Göç ve Benlik
Kişilik, bireysel yaşanmışlıkların etkisiyle şekillendiği kadar toplumsal yaşantılar, dil ve kültür gibi olgularla da gelişir, tamamlanır. Bir kişi doğduğu, büyüdüğü ve geliştiği yerden göç ettiğinde bir bakıma özdeşleşmiş olduğu benliğinden de uzaklaşmış olur. Yaşanan benlikten uzaklaşma ve alıştığından yerden farklı bir yere taşınma durumu, göçün istemli ya da istemsiz / zorunlu olmasından bağımsız olarak, kişiyi psikolojik olarak zorlayabilir.
Göç ve Yas Süreci
Göç, çok katmanlı karmaşık bir kavramdır. Göçün kişi üzerinde yarattığı etki; göçün sebebi, kişinin yaşanmışlıkları, göç edilen yer gibi birçok etken ile farklılık gösterebilir. Göç etme süreci uzun bir zamana yayılmaktadır ve temel olarak üç döneme ayrılabilir; göç öncesi, göç sırası ve göç sonrası. Her dönemin yaşantısal zorlukları, kişiye getirileri ve kişiden götürüleri değişkenlik gösterir. Göç etme sebepleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir; örneğin savaş, ekonomik güçlük, sosyal zorluklar gibi. Sebeplerden bağımsız olarak gözlemlenen; göç eden kişinin bir kayıp ve yas sürecinden geçtiğidir. Alıştığı kültürü, yakınlarını, ailesini, dilini, belki dinini, toplumsal yaşantıları ve en önemlisi kendiliğinin bir parçasını kaybettiği bir yas süreci.
Winnicott (1971) kişinin benliğini oluşturan deneyimler arasında, bebeğin konuşma öncesi dönemden başlayan, bakım vereni ile girdiği “bilindik, tanıdık ve güvenilir” ilişkiyi vurgulamaktadır ve göç bu tanıdıklığın, güvenilirliğin terk edilmesine sebep olmaktadır. Yani, göç esnasında kişi sadece bıraktığı çevresi, evi, kültürü için yas tutmaz, o kültürün kendisine kattıklarını geride bırakmak durumda kaldığı için de yas tutar. Kültürel yas (Ainslie, 1998) olarak bahsedilen bu durumu kişiler genellikle farklı stratejiler kullanarak bastırmak ya da yok saymaya çalışırlar ve bu durum benliklerinin kaçınılmaz değişimi ile sonuçlanır.
Göç ile, alışılmıştan farklı, içselleştirilmesi daha zor, muhtemelen sosyal kapsayıcılığı daha kısıtlı olan bir yere varıldığında kişi benliğinden bir şeyleri, oraya uyum sağlamak, var olmak için değiştirmek zorundadır. Değiştirilen şey konuşulan dil gibi somut bir farklılık olabileceği gibi düşünce tarzının, ilişki biçimlerinin değişmesi gibi nitekim daha soyut farklılıklar da olabilir. Bu değişim kişide vicdan azabı, üzüntü ve kırgınlığa da sebep olabilir. “Benliğimden nasıl böyle vazgeçtim?” “Eski benden eser yok.” “Yaşadıklarımı, yaşantımı, kültürümü unutuyor muyum?” gibi sorular ile göç eden kişilerde, hele bu göç istemsiz oldu ise, sıkça karşılaşılır. Ayrıca yine, göç eden kişilerde sıkça karşılaşılan bir başka durum kişinin çocukluğundan beri büyütüldüğü, belki de hiç büyütülmesinin tamamlanmadığı kültürden koparak tek başına, onu büyüten tüm etkenlerden uzak bir halde çocukluğunu bırakarak yeni ve tam anlamıyla bir yetişkin olmasının getirdiği korkudur. “Ben buraya nasıl geldim? Gerçekten buradayım, nasıl oldu bu? Şimdi burada ne yapacağım?” gibi sorular kişinin onu destekleyen kültürel yardımcılar olmadığını fark edişi ile benliğine sarsıcı bir darbe indirmektedir.
Göç ve İlişkiler
Göç ile değişen, kişinin özgün benliği haricinde etrafıyla olan ilişkileridir de. Doğumla beraber kişi, kültürel olarak kabul gören bir ilişkilenme biçimine maruz kalır ve bunu içselleştirerek ilişkilerini bu düzlemde kurmaya çalışır. Farklı bir kültüre göç edildiğinde, alışılmış bu ilişki örüntüsünün kültürel olarak artık geçerliliği olmayabilir ve kişi yeni bir örüntü öğrenmek için eski ilişkilenmelerini bırakmak zorunda kalabilir, bu durum az önce bahsedilen yas sürecinde çalışılan başka bir konudur. Tüm bunlar ele alındığında, göç; kişinin kendi seçimiyle ve ideal bir şekilde gerçekleşse dahi, benliğin sürekliliğini kesintiye uğratmakta ve özgün benliği değişime mecbur bırakmaktadır.
Burada önemli olan nokta, bu yaşantıların çoğunun göç eden insanlarda bilinir olduğu ve yeni yaşam ortamına alışmak, uyum sağlamak için özgün benlikten sağlıklı bir yeni benliğe geçiş için bu değişimlerin gerekli olduğudur ancak bunlar yaşanan durumun zorluğunu hafifletmeyebilir.
Göç ve Psikolojik Destek, Online Terapi
Göç tek başına yapılabileceği gibi partner, eş ve çocuklar ile de yapılabilir. Göç, özellikle aile olarak yapıldığında farklı zorlukları beraberinde getirmektedir. Bahsedildiği üzere oldukça öznel kayıplara dayanan bu süreç her kişide farklı psikolojik zorlanmaları gözlemlememize sebep olabilir. Örneğin çocuklar; yaş ile farklılık göstermekle beraber, kendilerine sorulmaması sebebiyle göç kararını veren anne-babaya öfke duyabilir ve bunu farklı şekillerde dile getirebilirler. Bu durumda yetişkin kişi, bireysel yas ve değişim süreçleriyle beraber çocuklarının ve hatta zaman zaman eşlerinin duygusal yoğunluklarına eşlik etmekte bazen de sırtlamaktadır. Tüm bunlar oldukça yıpratıcı olabilir. Bu noktada, konuşmak, bilinç ve bilinçdışı düzeydeki düşüncelerin söz ile aktarılması önem arz eder. Loewenstein (1956) de bahsettiği gibi konuşmak; anılarımızı, yaşantılarımızı ve ona eşlik eden duygularımızı dışsallaştırmak ve nesnelleştirmek için kullanılan bir araçtır ve bu araç sayesinde kişi deneyimlerine bir başkasını da katarak, örneğin terapisti, yaşantılar ile yeniden ilişkilenir, tanır ve bağlanır. Kişinin kendisiyle ve etrafıyla yeniden ilişkilendiği bu dönemde terapötik ilişki, deneyimlerin ve duyguların dile getirilerek anlamlandırılmasına ve yoğun duyguların hafifleyerek benimsenmesine yardımcı olur. Alınabilecek psikolojik destek, geçmiş zamana göre artık daha ulaşılabilir bir hal aldı. Göç eden kişi, bulunduğu coğrafyadan bağımsız olarak, ana dilinde, kendini ifade etmeye en alışkın olduğu güvenli alanda, online olarak psikoterapi desteği alabiliyor.
Yazan: Stajyer Klinik Psikolog Ece Caglak
Kaynakça:
- Ainslie, R. C. (1998). Cultural mourning, immigration, and engagement: Vignettes from the Mexican experience. In M. Suárez-Orozco (Ed.), Crossings: Immigration and the socio-cultural remaking of the North American space (pp. 283–300). Cambridge, MA: Harvard University Press.
- Ainslie, R. C., Tummala-Narra, P., Harlem, A., Barbanel, L., & Ruth, R. (2013). Contemporary psychoanalytic views on the experience of immigration. Psychoanalytic Psychology, 30(4), 663–679. https://doi.org/10.1037/a0034588
- Loewenstein, R. M. (1956). Some remarks on the role of speech in psychoanalytic technique. The International Journal of Psychoanalysis, 37, 460–468.
Winnicott, D. W. (1971). Playing and reality. New York, NY: Basic Books.