Haset Nedir?
Hasedin insan için acı veren, görmezden gelmek istenen bir deneyim olduğu apaçık ortadadır. Hemen hemen hepimiz güzel olan her şeyi bozan, değersizleştiren hasetten kaçmak isteriz. Oysaki bir duygu olan haset, diğer tüm duygular gibi evrensel ve doğaldır. Duygularımız belli durumlarda uyanan içsel tepkilerimiz olduğuna göre, haset de bunlardan biri olarak bize bazı mesajlar iletme amacıyla kendini duyurmaya çabalamaktadır.
Leyla Navaro, haset için “Gerçekleştiremediğimiz potansiyelimizin başkasında gördüğümüz aynasıdır” der; öyleyse haset ettiğimiz şey bize kendimiz hakkında ayna tutan bir araçtır. Kendimizde eksik olanı, tamamlamak, geliştirmek, büyütmek istediğimizi bize gösteren veya belki de hatırlatandır. Buradan doğru diyebiliriz ki hasedin ilettiği mesaj yoksunluğumuza, büyümeye yöneliktir. Bu mesajı itelemeden duymak, anlamaya, anlamlandırmaya çalışmak ve onunla ne yapacağımıza karar vermek, bize kalmıştır. Zira hasedi yaratıcılık için de yıkıcılık için de kullanmak mümkün olabilir.
Ne Zaman, Kime Haset Duyarız?
Mahrum olduğumuza inandığımız her ne ise ve karşımızdaki bizdeki bu eksikliklere sahipse (ya da biz sahip olduğunu düşünüyorsak), o da bizim gibi yoksun ve eksik kalsın istiyorsak bu hasettir. Gündelik hayatın akışında sergilediğimiz bazı yargılayıcı ve öfkeli tutumlarımızda bile aslında hasetin borusu ötüyor olabilir. Bir kimseyi, bir durumu acımasızca eleştirirken, kötülerken bizi alevlendiren dinamiklerden birinin o kimseye veya duruma karşı duyduğumuz haset olması çok muhtemeldir. Biz bazı nitelik ve özelliklerden yoksunken karşımızdakinin bunlara sahip bir konumda olması ondakilere ve/ya ona karşı alaycı, aşağılayıcı yaklaşmamıza sebep oluyor olabilir. Bu değersizleştirmeyle beraber ortaya çıkma riski taşıyan eksiklerimizi örtbas edebilir ve diğerinin sahipliğini tahrip edebilir hale geliriz. Böylesi anlarda hasedin kavurucu sıcaklığı devrededir.
Dünya edebiyatı ve sineması da neye işaret ettiği araştırılmayan ve söze dökülemeyen hasedin yakıcılığına dair örneklerle doludur. İlkel hasedin bu uç örneklerinde mutlu aileleri, çekici kadınları sırf bu özelliklere sahip oldukları için katleden, yıkıcı hasetle eyleme geçmiş olan psikopatiklerin hikayelerine denk gelmişizdir. Kendi yoksunluklarıyla ‘baş etmenin bir yolu’ olarak bu kimseler arzu duydukları, sahip olamadıkları kişileri haset uğruna yok etmişlerdir. Oysa haset salt zarar veren ve yıkıcı bir duygu değildir. Yaratıcılık için kullanıldığında haset iyileşmeye, gelişmeye, büyümeye hizmet edebilir; hasedi eziciden ziyade kurucu bir güç olarak konumlandırmak da mümkündür.
Psikanalitik Bakışla Haset ve Kıskançlık:
Kıskançlık ve haset kavramlarını çoğu zaman birbiri yerine ve yanlış kullanıyoruz. Haset iki kişi arasındaki ilişkide ortaya çıkar, kişinin kendine dair duyduğu eksiklikle ilişkilidir. Kişi başkasında olan ama kendinde olmadığını düşündüğünü, kendisi için ister; karşısındakini ondan mahrum bırakmak ister. Navaro, haseti “Onda var. Bende yok” şeklinde özetler.
Kıskançlık ise üçüncü kişinin olduğu ilişkilerde söz konusudur ve eksiklikten ziyade kayıpla ilgilidir. Yine Navaro, kıskançlığı “Var olanı kaybediyorum” şeklinde ifade eder. Aileye yeni bebek gelmesi durumunda büyük çocuğun anne babanın ilgisini kaybetmekten korkup kardeşini kıskanmasındaki gibi kıskançlıkta birey sahip olduğu bir durumu, statüyü, ilişkiyi veya kişiyi kaybetmekten korkar.
Freud kıskançlığı üç katmanda ele alır; rekabetçi veya normal, yansıtılmış ve sanrısal kıskançlık. Normal kıskançlığın temelinde sevilen nesneyi kaybetmeye dair bir yas olduğunu söyler. Normal olarak adlandırsa da bu kıskançlık tamamen akılcı değildir; çünkü koşullarla orantılı ya da gerçeği yansıtıyor nitelikte olmayabilir. Böylesi bir kıskançlığın kökleri bilinçdışındadır; Oidipus karmaşasından veya ilk cinsel dönemin kız/erkek kardeş karmaşasından doğar. Yansıtılmış kıskançlıksa kişinin gerçek yaşamdaki kendi sadakatsizliklerinden ya da buna karşı bastırılmış olan itkilerden meydana gelir. Kişi cezbedilmeyi güçlü biçimde reddeder ve bunun yarattığı baskı öylesine kuvvetlidir ki baskıyı dindirmek için kendi aldatma itkisini eşine yansıtır, böylece vicdanen de aklanır. Bu tür bir kıskançlığın da sanrısal bir doğası vardır ama üçüncü katmandaki esas sanrısal kıskançlıkta nesne, özneyle aynı cinsiyettendir. Yani sanrısal kıskançlıkta kişi kuvvetli bir eşcinsel itkiye karşı savunma olarak şöyle der; “Onu seven ben değilim, eşim”.
Klein’a göre haset doğal ve kökenseldir; bebeğin iç dünyasında iyi ve kötü nesneler arasındaki çatışmayla ilişkilidir. Doğumla, yani rahimden ayrılmayla beraber bebek ve anne arasında yeniden bağın kurulduğu yer annenin memesidir. Yani meme onun yaşamının temel kaynağıdır. Bu meme doyurucu ise, anne sevilen ve değerli bir nesne konumundadır. Ancak öyle anlar gelecektir ki anne bebek ilişkisinde hayal kırıklıkları ve tatminsizlikler de yaşanacaktır. Çünkü annenin cömertliğinin ve memenin sınırları vardır, fakat bu bebeğin dünyasında bir çeşit mahrum bırakmaya karşılık gelir. Böylece meme iyi olduğu kadar kötü yanlarıyla da deneyimlenir ve bu anneyle iki yönlü ilişkinin; hasedin dinamiğini meydana getirir. Bu birincil ilişkideki hayranlık – anne meme aracılığıyla bebeği hem doyuma ulaştırabilmektedir- ve yıkıcılığın -anne bebeği memeden mahrum bırakabilmektedir- bir arada bulunması annenin kudretindendir ki bu da bebeğin yoksunluğuna işaret eder. Bebeğin memeye üzerinden anneye karşı hasedi; “Neden ihtiyacım olan her şey sende var? Neden ben eksiğim, sana muhtacım?” şeklinde okunabilir (Lechevalier, 1995).
Klein haseti sadece sahip olma arzusu değil, arzulanan nesnede ötekinin elde edeceği hazzın yok edilmesine dair bir gereksinim olarak ele alır (Klein, 1957). Yani haset duyulanı yok etmek, ona zarar vermek istemek, madalyonun diğer yüzüdür. Arzulanan şey başkasına ait olduğunda sahibinden çekip almayı arzulayan yetişkindeki gibi bebek de memeyi ısırarak ona acı vererek yıkıcılıkla, tahribatla karşılık verir.
Esasında gerçekçi bir sınırlanma, aşırıya kaçmayan engellenme bebeğin dışarıdaki dünyaya uyum sağlaması ve gerçeklik algısı için kritik ve gereklidir de. Bebeğin tüm arzularının doyurulması onun kendini, kişiliğini ve yaratıcılığını geliştirmesi önünde ciddi bir engeldir ve dahası imkansızdır. Dolayısıyla hasedin, yoksunluk duygusunun, kendi başına bir zararı yoktur. Çünkü o yaratıcılığı, yaşam dürtüsünü uyandıracak olandır aynı zamanda.
Günümüzün Haset Yuvası ve Kapanış:
Sonlandırırken Aristoteles’in ‘zaman, mekan ve statü açısından kendinize yakın gördüğünüz insanlara haset hissettiğimiz’ yönündeki sözüne yer vermek isterim. Buna göre bizler gördüklerimize ve karşılaştırma yapma fırsatına sahip olduklarımıza haset ederiz. Dolayısıyla etrafımızı nelerle ve kimlerle kuşattığımız, epey önem taşıyor gibi gözüküyor. Bu konuda seçim şansımızın olabileceği alanlardan birini sosyal medya olarak değerlendirmek mümkün.
Sıradan bir günde sosyal medyada gezinirken gördüklerimize karşı saniyelik beliren duygularımızı gözden geçirelim. Her daim gülen yüzlere, ilişkileri mükemmel gözüken çiftlere, daima kusursuz bedenlere, sürekli en yeni ve en farklı olana erişebilen kimselere; özetle sahip olamadıklarımıza sahip olanlara karşı bizde uyanan duygular neler? İçerleme, çaresizlik, utanç, güvensizlik ve hayal kırıklığı… Hasede eşlik eden duygularımızdan yalnızca bazıları bunlar. Keza tüm bu istenilesi nitelikler, nesneler, ilişkiler ‘onlarda var; ama bizde yok’. Çağımızın dişli haset yuvalarından biri olan sosyal medyada her gün nelere baktığımız, kimleri takip ettiğimiz kime ve neye haset duyacağımız konusunda tahmin ettiğimizden daha etkin rol oynuyor olabilir. Bilinçli tercih şansımızın bulunduğu sosyal medya özelinde, neleri tükettiğimiz ve kendimizi nelere maruz bıraktığımız konusunda, daha seçici olmak beklediğimizden öte faydalı olabilir.
Hazırlayan: Klinik Psikolog Zozan Ayluçtarhan
Faydalanılan Kaynaklar:
Freud, S. “Certain Neurotic Mechanisms in Jealousy, Paranoia and Homosexuality,” The Psychoanalytic Review
Klein Diye Diye, Podcast Serisi
Melanie Klein, Haset ve Şükran
Nancy McWilliams, Psikanalitik Tanı
Psikanaliz Defterleri 7- Çocuk ve Ergen Çalışmaları: Kıskançlık ve Haset, YKY
Yıkıcı Hasetten Yaratıcılığa Bir Yolculuk- Leyla Navaro, TEDxİKÜ