hayattan-keyif-alamamak

Hepimize en az bir kez uğramış olan hayattan keyif alamama durumunu farklı bakış açılarından ele alacağım. Hayattan keyif alamamanın; hastalık boyutunda, hayatın akışında, duygularımızda ve çağımızda nasıl karşımıza çıktığını anlamlandırmaya çalışacağız.

Depresyon Bağlamında

Anhedoni olarak bilinen; önceden keyif alınan etkinliklere karşı ilgisiz olma ve neredeyse tüm etkinliklerden zevk almama hâli, depresyonun temel belirtilerindendir. Hayattan zevk alamadığımız her dönemi “depresyondayım” diye nitelendiremeyiz. Depresif hissedebiliriz ancak depresyonda olmayabiliriz. Çünkü bir duygu durum bozukluğu olan depresyon; birçok belirtinin (örn. değersiz hissetme, odaklanma güçlüğü, uyku ve iştahta değişimler) yoğun görülmesini, neredeyse iki hafta veya daha uzun süre boyunca bu belirtilerin devam etmesini içerir.

Mevsimsel değişiklikler de ruh hâlimizi (mood/duygu durum) etkiler. Ekim ayındayız ve Türkiye’de kışa doğru gidiyoruz. Sonbahar ve kış, hem doğada değişimlere hem de insanda fizyolojik ve psikolojik değişikliklere sebep olur. Havanın erken kararması, güneş ışığındaki azalma, zorlu hava koşulları ve bunlara bağlı olarak sıcak havadan kalma alışkanlıklarımızı değiştirme çabamız söz konusudur. Bir açıklamaya göre de kış depresyonu beynimizdeki melatonin düzeyiyle ilişkilidir. Sadece karanlıkta salgılanan, karanlık ve aydınlık döngüsüne aşırı duyarlı olan melatonin; insanları uykulu yapar, hareketlerini yavaşlatır. Dolayısıyla ruh halini olumsuz etkileyip uykulu ve yorgun hissetmemize neden olur. Kışın geceler uzar, gündüzler kısa sürer. Melatonin de bu aylarda insanın ihtiyaç duyduğundan daha fazla üretilir. Her sabah 30 dakika parlak ışığa maruz kalmak, ışık terapisi, psikoterapi ve antidepresanlar kış depresyonun tedavi yöntemleri arasındadır.

Yalnızlık Bağlamında

Kapıları aç, yalnızlığı yalnız bırak odalarda diyor şair, “kiralık” şiirinde. Yalnızlığın dengesini ne kadar sağlayabildiğimiz meçhul. Yalnızlığımızı kendi hâlinde bir başına bıraktığımızda, sosyal yanımız devreye giriyor. Sosyal medyada “arkadaşımla buluştuk/kahve içtik ve dünya artık daha güzel bir yer” minvalindeki videolar, sosyalleşmenin insana iyi geldiğinin somut bir örneğini sunuyor.

Bazen öteki insanlardan yorulabiliriz, bu normaldir. Öyle vakitlerde yalnızlığın dengesini korumak adına kendimizle baş başa kalmak iyileştirici olabilir: Hayattan keyif alabilmenin anahtarlarından birinin, sevdiğimiz insanlara zaman ayırmak olduğunu unutmadan.

Mutluluk Bağlamında

Bu bağlamı, mutluluk psikolojisi üzerine çalışan Dr. Pelin Kesebir’ in görüşleriyle irdeleyebiliriz. Mutluluğun merak ve ilgi ile ilişkisini ele alındığında; hayatın öğrenmeyi seven, merak eden insanlar için harika bir kaynak olduğunu ve öğrenmeyi sevmenin hayatı sevmekle mümkün olduğundan bahseder Kesebir. Çift taraflı düşünürsek hayattan daha fazla keyif alabilmek de öğrenme sevgimizi beslemekle olur. Sevdiğimiz bir konu üzerinde derinleşip daha çok bilgiye sahip oldukça ondan keyif alma durumumuz da artar.

Yaşamımızdaki büyük mutluluk kaynaklarını çok uzaklarda aramadan, sahip olduklarımıza şükranla yanaşmanın ve heves duymanın önemine de değiniyor. Derinlerimizdeki “olsun, hayat mücadeleye ve yaşamaya değer” diyen sesin varlığı sayesinde mutluluk çok yakınımızdadır.

21. Yüzyıl Bağlamında

Hız çağı diyoruz çağımıza. Bilgi akışı çok hızlı, ulaşım hızlı, aynı anda birçok şey yapmamız gerekiyor, yetişmeliyiz bir şeylere. O yüzdendir ki uzmanların “Anda kalın, anı yaşayın.” cümlelerine pek çok kez rastlamışızdır.  Hatta cümlelerin yankısı muhtemelen şöyle beliriyor kafamızda: “Nasıl yaşayacağım ki anı? Tamam, artık mottom: Carpe diem! (gününü yaşa).”

Ancak anlamını gerçekten kavrayabilmek için Duygu Odaklı Terapi kitabında yer alan anı yaşamak ve an için yaşamak ayrımına bakabiliriz.  An için yaşamak, umursamazlığı ve dürtüselliği içerir. An için yaşanıldığında ‘o an’ sonuçlar hiç düşünülmeden sadece kişiyi iyi hissettiren şeyler yapılır. Anı yaşamak ise duygusal tepkilerimizin farkında olduğumuz sağlıklı bir durumdur. An dediğimiz geçmişten etkilenebilir, geleceği etkileyebilir ama şimdiye odaklıdır. Odağımızı şimdiye çevirmek, geçmişte yapılanların ve gelecekteki ihtimallerin baskısı altında kalmadan şimdinin önemini ve değerini korumamızı sağlar.

Yazan: Psikolog Berfin Karakaya

Kaynaklar

Ekinci, M., Okanlı, A., ve Gözüağca, D. (2010). Mevsimsel depresyonlar ve başetme yolları. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi8(1), 109-112.

Greenberg, L. S. (2015). Duygu odaklı terapi: Danışanlara duygu koçluğu yapmak (S. B. Çelik, Çev.). Ankara: Nobel.

Kring, A. M., Johnson, S. L., Davison, G., ve Neale, J. (2019). Anormal psikolojisi. M. Şahin (çev.), Ankara: Nobel.

WhatsApp'tan Yaz!
Merhaba 👋

Size nasıl yardımcı olabiliriz?