İnsanlık, yüzyıllar boyunca önce doğayla içiçe, tamamen uyumlu bir şekilde yaşarken, daha sonra özellikle ekonomik sebeplerden kaynaklı doğayı kendi çıkarları çerçevesinde kullanarak yaşamıştır. Bu ekonomik hırsların sonucunda, özellikle Sanayi Devrimi sonrasında, insanlığın kullanacağı yöntem ve aletin çeşitlenmesi ile zararın boyutu ve çeşidi de artmaya başladı. Daha önce birçok kez iklim krizi yaşayan dünyamızda, ilk kez bu dönemde insan kaynaklı kriz olarak nitelendirme başlamış olup (Kadıoğlu, 2012: 1), doğal kaynakların bilinçsiz kullanımı, hatalı gıda ve hayvancılık teknikleri, fosil yakıtlara bağlı büyüme anlayışı gibi yanlış yaklaşımlarla zararlar neredeyse önlenemez hale gelmiştir. Elbette doğa bu zarara yanıtsız kalmamıştır; cevabı ise bize, insanlığa, iklim krizi olarak geri dönmüştür.
Peki nedir bu iklim krizi?
İklim krizi, sıcaklıklarda ve hava modellerinde uzun vadeli değişimleri ifade eder. Bu değişimleri günümüzde özellikle küresel ısınma şeklinde görüyoruz ve etkileri gün geçtikçe daha görünür hale geliyor. Artan sıcaklıklar çevresel bozulmayı, doğal afetleri, normalden yoğun hava olaylarını, gıda ve su güvensizliğini, ekonomik bozulmayı, çatışmayı ve terörizmi körüklüyor (Climate Crisis, 2022). Küresel ısınma insan hayatını oldukça geniş bir alanda olumsuz etkilemektedir, buna bağlı olarak bilim insanları küresel ısınmanın kasırga, fırtına, hortum, sel basması gibi insan hayatını direkt olarak etkileyen iklim olaylarına, dünya genelinde deniz ve okyanus seviyelerinin yükselmesine, sıcaklıkların hissedilir derecelerde artmasına neden olacağını belirtir. Çevremizde bunca olup biten varken, bu değişimlerin insan hayatına doğrudan etkilerini konuşmakta fayda var.
Bir çözüm bulmazsak ne olacak?
İklim krizini durduracak, yavaşlatacak bir adım atmayan, bu değişime ayak uyduramayan ülkeler, ne yazık ki tarım yapamayacağı için besin kıtlığına maruz kalırken dünya genelinde ise temiz su kaynaklarının azalması, hayvan ve bitki türlerinin zarara uğraması, sahil ülkelerinin zaman içinde su taşmaları ile sular altında kalması ve bunların sonucunda insan sağlığı ve hayatında geri dönülmez etkiler görmemiz kaçınılmaz olacaktır.
İnsan sağlığı dedik, nedir bu etkiler?
Küresel ısınma dediğimiz sıcaklıkların mevsim normallerinin üstünde veya altında seyretmesi halinde, sıcaklıklara bağlı sağlık sorunları ve ölümler de görülür. Aşırı sıcaklar ve kötü hava kalitesi, astım, böbrek yetmezliği ve erken doğum gibi sebeplerden, kalp ve solunum rahatsızlıklarından kaynaklanan komplikasyonları artırır ve sıcaklıklar yükseldikçe, hem kentsel hem de kırsal alanlarda sıcağa bağlı hastalık ve ölümler daha fazla olacaktır. Aynı şekilde, Sıcak havalara bağlı olarak çıkan yangınlar sonucunda hava kirliliğinin oluşur ve bu canlılarda akciğer ve solunum yolu rahatsızlıklarına sebep olur. İklim değişikliğinin diğer bir sorunu olan su ise, hayatın eksilemez bir parçası olduğu için su eksikliği insan hayatı için hijyen, böbrek sorunları gibi ciddi tehditler oluşturur. Hijyen problemleri ile, salgın hastalıklar da baş gösterir. Bunun sebeplerinden biri de hem ısı hem su yokluğu ile ortaya çıkan Lyme hastalığı ve Batı Nil virüsü gibi hastalıkları bulaştıran keneler ve sivrisineklerin artmasından kaynaklanır. İnsan kaynaklı iklim değişikliği aynı zamanda gıda güvenliğini tehdit eder; buğday ve pirinç gibi temel gıda maddelerinin besin kalitesini düşürür, deniz ürünlerinde daha fazla cıva ve diğer toksinlerin birikmesine neden olur ve gıda kaynaklı patojenlerin artması ile insan hayatını tehdit eder. O halde, bu doğrultuda düşündüğümüzde, yağmur yağınca, sevmediği bir yemeği yiyince bile duygu durumu değişen insanoğlunun, böyle bir değişimden bahsederken psikolojik olarak etkilenmediğini varsaymak, ancak ve ancak gerçeklere kulak tıkamak olacaktır.
Psikoloji bilimi bu zararın ne kadar farkında? Ekopsikoloji nedir?
1990’lardan bu yana, ekopsikoloji, bütüncül bir yaklaşımı vurgulayarak, psikoloji içinde çevre sorunlarına özel bir tepki olarak ortaya çıktı (Rust,2008). Ekopiskoloji, modern yaşamlarımızın doğadan son derece kopuk olduğunu ve doğal dünyaya verilen zararın tehdidi altında olduğumuzu fark edemediğimizi öne sürer. Ekopsikoloji, doğadan kopuk olan yaşamlarımızı, mevcut akıl sağlığı ortalamasının gitgide kötüleşmesi durumunun da merkezi olarak görür ve aynı şekilde akıl sağlığının korunması ve sürdürülmesi için çözümün doğaya tekrar bağlanmaktan geçtiğini savunur. Ayrıca, ekopsikologlara göre bozulan ekosistemle alakalı duyduğumuz kaygı, endişe, korku, suçluluk, keder ve öfkenin eyleme geçmek için bir çıkış noktası olduğunu öne sürer (Roszak vd.,1995).
İklim krizinin psikolojime etkisi nedir? Eko-anksiyete/eko-melankoli ne demek?
Tam da bu konuya kafa yoran Renee Lertzman, 2015 yılında Çevresel Melankoli: Angajmanın Psikanalitik Boyutları kitabında iklim değişikliği ile psikoloji arasındaki ilişkiyi göstermek ‘’eko-melankoli/ eko-anksiyete’’ adlı terime yer veriyor. Kitapta, bu terimi, kişilerin doğrudan veya dolaylı olarak şahit olduğu ekolojik felaketlere verdiği yoğun kaygı cevabı olarak nitelendiriyor, ve aslında yukarıda bahsedilen geniş etkileri düşünüldüğünde bu kaygı kaçınılmaz oluyor. Günümüzde maalesef eko-anksiyete tıbbi bir durum olarak kabul edilmiyor ancak APA (American Psychological Association), bu terimi “kronik bir çevresel kıyamet korkusu” olarak tanımlayarak aslında bir fobi, bir kaygı bozukluğuna atıfta bulunur (Schreiber, 2021). Bu kaygı, kişinin geleceğe olan bakış açısını, gelecekte karşılaşacağı yaşam şartlarına olan inancını etkileyerek kararlarına da yansıyabilir. Örneğin bazen bu konu hakkında konuşulurken ‘’Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum.’’ gibi cümleler duyabiliriz.
Yine de, günlük hayatta psikolojik etkileri direkt olarak görülmesi zor olsa da, anksiyete, depresyon, antisosyal davranışlar ve hatta intihar gibi sonuçları olabilir. Özellikle iklim değişikliğine bağlı felaketlerde direkt olarak gözlenebilir etkiler oluşur. Biraz bunlardan bahsetmek faydalı olacaktır.
İklim değişikline bağlı doğal afetlerden kaynaklı psikolojik etkiler:
- Travma – Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB): Felaketler esnasında kişi, yaralanabilir, sevdiği biri veya bir hayvanın yaralanma veya ölümüne şahit olabilir, kişisel mülküne zarar gelebilir, işini ve düzenli yaşamını kaybedebilir; bu durumlaırn hepsi psikolojik travma için yeterli sebeplerdir (Neria & Schultz, 2012: 1). Dahası, daha önceki çalışmalar ile gerçekleşen bir felaketten sonra kaygı, depresyon ve intihar eğilimin arttığıkanıtlanmıştır. Örneğin, bu çalışmaların birinde travmatik olaylara maruz kalan ve yaşadığı yerin iklim sorunları sebebiyle başka yere göç etmek zorunda kalmış insanların, yaşam boyu TSSB oranının diğer insanlara kıyasla daha yüksek olduğunu ve daha az travmatik olay yaşayan insanlara göre daha düşük iyileşme durumuna ihtimaline olduğunu göstermiştir (Kolassa vd., 2010: 169)
- Bastırılmış stres, kaygı: Bastırılmış kaygı, kendini bedende ve davranışta farklı şekillerde belli edebilir. İklim krizine uyum sağlamanın veya engel olmanın zorluğu hakkında endişe duyan birinde, madde bağımlılığı, kaygı bozuklukları ve depresyon gibi sorunların görülme ihtimali yüksek olacaktır. Örneğin, uzun süreli kuraklık dönemlerinde Avustralya’da geçimi tarımla sağlayan ve doğal olarak iklimi doğrudan takip etmek zorunda olan erkek çiftçiler arasında intihar oranlarının arttığı tespit edilmiştir (Hanigan vd., 2012).
- Çaresizlik, Depresyon, Korku, Kadercilik, İnkar, Bırakma: Ne yapacağını, nereden başlayacağını bilmeyen insan, durum karşısında çeşitli tepkiler verir. Belirsizlik karşısında kimi zaman çaresizlik, kimi zaman korku hissederken bazen durumu ‘’Kader’’ diye yorumlayabilir, veya benzer şekilde görüneni inkar edip iklim krizini reddedebilir.
- Kayıp Hissi – Yas: Afetler ile insanlar sevdileri insanları, hayvanları, evlerini, işlerini, düzenlerini, kişisel kimliklerini, yaşadıkları yerleri kaybedebilir. Nesne ve yerlere sevdiklerini ve bireysel kimliğini atfeden insan, bunları kaybettiğinde yoğun bir yas tepkisi verebilir. Bu durum, yine depresyon, TSSB, anksiyete bozukluklarına sebep olabilir.
İklim değişikliği ile birlikte gelen aşamalı psikolojik etkiler:
- Şiddet Eğilimi: Araştırmalara göre, sıcaklık arttıkça kişilerin saldırganlık eğilimi artmaktadır. Artan saldırganlık eğilimi ile, insanların birbirine karşı şiddet meyili de artar. Bunun yanısıra, sıcaklığın bilişsel yetenekler üstünde olumsuz etkisi vardır, bu da kişilerarası problemlerde mantıklı çözüm yolu bulma ihtimalini düşürür.
- Psikolojik Tanılar: Aşırı sıcaklık ve nem, şizofreni, mani ve nevrotik bozukluklar da dahil olmak üzere, bir ruh hali ve davranış bozuklukları için hastaneye başvuruları arttırdığı ortaya konulmuştur (Chand & Murthy, 2008).
- Hastalıkların Psikolojiye Yansıması: Ekolojik değişimler sebebiyle ortaya çıkan ve yukarıda bahsedilen sağlık sorunları da kişilerin psikolojik dengesine doğrudan etki eder. Zamanla kısır döngüye giren fiziksel- psikolojik sağlık ikilemi düşünüldüğünde, ekolojik dengeyi korumanın önemi daha net görülür.
Psikanalitik model iklim krizinin psikolojiye etkisi hakkında ne diyor?
Psikanalitik model, iklim krizinin iki tür iklim kaygısına sebep olabileceğini belirtir; ilki ölüm, yok olma korkusu ve ikincisi ile kayıp, yas, gerçekleşme ihtimali olan kayıplar (travma öncesi stres, yas beklentisi ve ‘solastalji’*) için suçluluktur (Albrecht vd.,2017). Bu modele göre, bu durumlarda hissedilen kaygı ve suçluluk paylaştıkça yönetilebilir hale gelir ve eyleme geçmek için olanak sağlar. Bütün büyük savunma mekanizmaları, konu iklim krizi olduğunda açıkça gözlenebilir. Örneğin kişi, kaygıdan kaçınmak için iklim krizi gerçeğini inkar edebilir ‘’Hayır iklim krizi yok, bunlar hep abartı!’’, veya kaybını, bu konu hakkındaki sorumluluğunu inkar edebilir ‘’Doğanın gidişatının kötü olması bizi etkilemez, biz yine de iyi olacağız. Bu diğer insanların veya doğal sebeplerin bir sonucu olmalı!’’. İnkardan başka, yansıtma yolu ile de kişi kendini kimi zaman korumaya alır. Bu yöntemde kişi, iklim krizi ile ilgili başka günah keçileri bularak kaygısını bastırır. Örneğin böyle bir durumda kişiden şunları duyma ihtimalimiz yüksektir: ‘’O kadar da kötü değil, muhtemelen bunun suçlusu Çin’dir.’’. Başka bir şekilde, kişi bu durumu entelektüelleştirir, yani örneğin küresel ısınma hakkında okur, öğrenir, araştırır ancak eyleme dökmek veya davranışlarını değiştirmek için bir adım atmaz. Bazı insanlar ise bu kaygıdan kaçmak için, kendilerini ve çevrelerini iklim krizine inanmadığını inandırmak adına örneğin doğaya daha zarar verici davranışlar sergileyerek ‘’Gördün mü, hiçbir şey olmuyor!’’ diye düşünebilir. Psikanalitik modele göre, bunların hepsi içten içe iklim krizini bilen ancak bu durumun yarattığı rahatsız edici duygulardan kurtulmak adına üretilen savunma mekanizmalarıdır (Freud,2018).
Bu etkiler göz önüne alındığında, iklim krizinin bize iyi gelmediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Uzun süreli, aşamalı değişikliklerin hem fiziksel hem psikolojik etkilerini engellemek elbette yine bizim elimizde. İklim krizine karşı zor da olsa hala kazanabileceğimiz bu savaşta yapacaklarımız belli; sistem değişmeli. Fosil yakıt tüketimi bitmeli, karbon emisyonu minimuma düşmeli, sağlıklı tarım öğrenilmeli, denizler ve okyanuslar ciddi koruma altına alınmalı, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmeli, su israfından kaçınmalıyız. Bunların yanı sıra psikolojik sağlığımız için kendimizi korumayı da öğrenmeliyiz. Özellikle küresel ısınmanın insan psikolojine etkisini fark ederek, davranışlarımızda düzenlemeler yapabiliriz. Gelecek nesilleri düşünerek adım atmalıyız. Bu noktada özellikle ebeveynlere düşen sorumluluk büyük! Çocuklarımıza su ve elektrik israfı yapmamayı öğretmeli, mümkün olduğunca sağlıklı besinler tercih etmeliyiz. Ayrıca bu noktada hem çocuğumuz hem kendi sağlığımız için, sıcak havalar ve iklim değişikliğinin getirdiği kaygıyı yönetmeyi öğrenmeli, stresle baş etme yolları keşfetmeliyiz. Unutulmamalıdır ki, hırpalanmış dünyamızı kurtarmak, sağlıklı nesiller yetiştirmek ve onlara temiz bir dünya bırakmak yine bizim elimizde!
*Solastaji: Çevresel değişimin neden olduğu bir tür duygusal veya varoluşsal sıkıntıyı tanımlayan kelime.
Kaynaklar:
- Kadıoğlu, M. (2012). Türkiye’de iklim değişikliği risk yönetimi. Ankara: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı.
- The climate crisis – a race we can win. (n.d.). Retrieved November 17, 2022, from https://www.un.org/en/un75/climate-crisis-race-we-can-win
- Rust, M. J. (2008). Climate on the couch: unconscious processes in relation to our environmental crisis. Psychotherapy and Politics International, 6(3), 157-170.
- Roszak, T. E., Gomes, M. E., & Kanner, A. D. (1995). Ecopsychology: Restoring the earth, healing the mind. Sierra Club Books.
- Schreiber, M. (2021, March 1). Addressing climate change concerns in practice. Retrieved November 18, 2022, from https://www.apa.org/monitor/2021/03/ce-climate-change
- Neria, Y., & Shultz J. M. (2012). Mental health effects of hurricane sandy: Characteristics, potential aftermath, and response. JAMA, 308(24), 2571–2572.
- Kolassa, I. T., Ertl, V., Eckart, C., Kolassa, S., Onyut, L. P., & Elbert, T. (2010). Spontaneous remission from PTSD depends on the number of traumatic event types experienced, psychological trauma: Theory. Research, Practice and Policy, 2(3), 169–174.
- Hanigan, I. C., Butler, C. D., Kokic, N., & Hutchinson, M. F. (2012). Suicide and drought in New South Wales, Australia, 1970–2007. Proceedings of the National Academy of Sciences, 109(35), 13950– 13955.
- Chand, P. K., & Murthy, P. (2008). Climate change and mental health. In Regional Health Forum (Vol. 12, No. 1, pp. 43-48).
- Albrecht, G. A., Cunsolo, A., & Landman, K. (2017). Mourning Nature: Hope at the Heart of Ecological Loss and Grief.
- Freud, A. (2018). The ego and the mechanisms of defence. Routledge.