kayip-umudun-izinde-kolektif-yas

Şu aralar pek çoğumuzun zihni ya çok dolu ya da bomboş. Düşünecek, baş edilmesi gereken çok şey var; sıralaması, ilgilenmesi, anlamlandırması zor olan; kalabalık bir gürültü gibi belki kafamızın içi. Ya da belki yoğun bir sis var; düşünce yok, çağrışım yok, anımsamak güç, “kafamızda bir tuhaflık” hali… Duygularımız için de benzer bir zıtlık var kuvvetle muhtemel. Kimimiz yoğun geçişler yaşıyoruz; öfke, üzüntü, çaresizlik, yorgunluk, korku arasında… Geçiş olmaksızın her birini, daha fazlasını kalbimizde, bedenlerimizde koca bir gülle gibi taşıyor da olabiliriz. Diğer uçta ise hissizleşmek, duyguları kaybolmuş gibi bir halde olmak mümkün. Tüm bunların olağandışı zamanlarda verilen olağan tepkiler olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Bu yazıda üzerinde durmak istediğimse umut ve umutsuzluk konusu….

Derin bir ümitsizliğin içinde gibiyiz. Hayallerimiz, geleceğe dair tasarı ve arzularımız yok olmuş, elimizden alınmış gibi… Bu noktada düşünüyor, soruyoruz; nereye gitti umutlarımız? Nereye kayboldu umut duygusu? Hiçbir zaman kapısını çalmadığını düşünenler olabilir. “Kendimi bildim bileli ben, dünya, yaşam böyle; hiçbir şeyin değişeceği zaten yoktu” diyenler… Önceden umutları olan ama artık dünyanın tüm acıları üstüne binmiş gibi hisseden ve umudunu yitirdiğini; geri gelemeyeceğini söyleyenler de…

Oysa bir düşünsek, umut ilkin vardı! Yeni doğan bebeğin anne memesini, yaşam kaynağını arayışında aslında umudun ilk tohumlarını görüyoruz. Bir başka deyiş ile hayata gözlerimizi açtığımızda bir şekilde umutluymuşuz sanki. Belki çok içgüdüsel bir yerden, ihtiyaçlarımızın ne olduğunu bilerek ya da bilmeyerek onun izini sürmeye dair bir aktif çabamız varmış. Kim bilir belki de dünyaya fırlatıldığımızda içimizde bir yerlerde var olan umut duygusu, umuda yönelik arayış refleksi zaman içinde, insan eliyle soluyordur. Bu bir yanıyla iyi bir haber olabilir; çünkü umut kaybedilen bir şeyse  o zaman yeniden yeşermesi de demek ki söz konusu olabilir. İçinden geçtiğimiz bu yıkıcı zamanlarda, hiç kolay olmasa da, hayata ve kendi özümüze dair ümidimizi, umudumuzu yeniden keşfetmek için aktif bir çaba sarf etmek gerekiyor belki de. Bilelim ki umut önceleri ve kendiliğinden vardı ancak yolda bazı bazı onu göremez, ona erişemez olduk. Öyleyse, edilgen bir yerden gelmesini beklemek veya umudun var olamayacağına inanmaktansa, kaynaklarımızı kendi hızımızda aktive ederek umudu yeniden inşa edebilir miyiz? Kendi yol ve yöntemlerini en iyi kişinin kendi bilir, kimi için sosyal temasları arttırmak, kimi için evcil hayvanıyla bağını arkasına almak, kimi için ruhuna iyi gelen doyurucu eylemler bulmak, manevi dünyasına sığınmak, aktivizmle güçlenmek, bedeni ve duyumlarını düzenlemek… Her ne ise sana, bana, bize hayatta ve ümitvâr hissettiren, onlara yaslanmak ve sahip çıkmak yavaş yavaş da olsa içeride ve dışarıda daha barışçıl günlere dair umudu geliştirmeye yönelik bir ilk adım olabilir…

Yazan: Klinik Psikolog Zozan Ayluçtarhan

WhatsApp'tan Yaz!
Merhaba 👋

Size nasıl yardımcı olabiliriz?