Öğrenme güçlüğü çoğu zaman okulda karşılaşılan bir sorun gibi algılansa da aslında çocuğun yaşamın her alanda karşılaştığı zorlanmaların bütününü ifade eder. Öğrenme güçlüğüne sahip çocukların dinleme, konuşma, yazma, mantık yürütme, kavramlar/durumlar arasında bağ kurma, problem çözme gibi günlük hayatlarını etkileyen sorunlarla karşılaştıklarını görmekteyiz. Öğrenme güçlüğünü bir yelpaze gibi düşünmeli ve her belirtinin her çocukta aynı şiddette görülmesinden ziyade her çocuğun farklı güçlükleri ve farklı şiddette zorlanmaları olabileceğini akılda tutmalıyız.
Öğrenme güçlüğü çocuğun kendisini olduğu kadar etrafını da etkileyen bir durumdur. Bu yazıda psikanalist Alper Şahin ve özel eğitim / öğrenme güçlüğü uzmanı Oktay Sarı’nın Neslihan Zabcı moderatörlüğünde gerçekleşen seminerinden kıymetli olduğuna inandığım noktaları aktaracağım.
Ne Eksik?
Eşitlik ve adil olmak aynı şey değildir. Bir tarlaya farklı türde bitkiler eker ve hepsine aynı güneş ışığını ve aynı miktarda suyu verirseniz bazıları kaçınılmaz olarak ölecektir. Bu eşitliktir ama adil değildir. Adil olan; her bitkiye yaşaması için ihtiyacı kadar ışık ve su vermektir. Maalesef eğitim sistemimizin sınava dayalı başarılandırma sistemi ve yoğunlaştırılmış müfredatında öğrenme güçlüğüne sahip çocukların kendini gösterebilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri alanlar azalıyor.
Psikanalist Bion’un da sıkça vurguladığı gibi öğrenmede düşünmenin önemi kuşkusuzdur. Düşünme ise iki uyarımın arasındaki bağı kurmaktan geçer. Bu noktada eğer uyarımlar birbirine uzaksa çocuk için düşünme bir o kadar zorlaşır. Günümüz eğitim sisteminde henüz temel motor becerilerini geliştirememiş çocuklardan matematik işlemleri yapılması bekleniyor. Oysa çocuğun öğrenmenin temelini oluşturan düşünce beceresinin gelişmesi için önce ona kalemleri tutmayı, kalemi kalemliğin içine yerleştirmeyi öğretmek daha sonra kalemle işlemler yapmasına olanak tanımak doğru olacaktır. Bu noktada öğrenme güçlüğünün seviyesine ve çocuğun anlamlandırma becerilerine göre onun düzeyine inerek “tipik” gelişim gösteren çocuklardan daha farklı bir tempoda uyarımları yakınlaştırmak düşünmeye ve dolayısıyla öğrenmeye alan açacaktır.
Öğrenme güçlüğünde erken fark etme ve çocuğa özel bir eğitim sistemi geliştirmek çok kıymetlidir. Montesorri’nin de dediği gibi “çocuğun eline alamadığı bir şeyi zihnine alması çok zordur”. Öğrenme güçlüğü çeken çocuklarda duyusal çalışmalar, motor becerilerin gelişmesi, somutlaştırmalar çok önemlidir. Çocuğun temposunda, onun anlayabileceği şekilde öğrenme alanı açıldığında öğrenme güçlüğüne sahip çocuklar pek çok zorlanmayı idare etmeyi öğrenir ve hayatlarına neredeyse sorunsuz devam edebilirler.
Ebeveynin Rolü ve Önemi
Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların ebeveynleri birkaç farklı şekilde bu durumu değerlendirebilir. Aile sorundan kaçabilir, yokmuş gibi davranabilir ve hatta çocuğu bu davranışları için suçlayabilir. Bu değerlendirme açıkça belli olduğu üzere çocuğun gelişmesi ve ilerlemesi bir yana onun sürecine tamamen ket vurmaktadır. Bir başka yaklaşım ise ailenin çocuklarında öğrenme güçlüğü olduğunu fark etmelerinden sonra onu küçük görmeye başlamasıdır. Bu noktada aile yaklaşımlarının arkasındaki amaçlarının sorunlu olduğunu fark etmez ve çocuklarına fayda sağladıklarını düşünür ancak durum aslında tam tersidir. Özel eğitim sürecinde çocuğa zorlandığı bir konuda çalışma yaptırılırken önce bu çalışma ve işleyecek süreç detaylıca anlatılır. Örneğin yazı yazmakta zorlanan bir çocuğa; bu yazıyı yazmakta zorlandığını biliyorum, o yüzden beraber bunu çalışacağız, önce senin elini tutacağım daha sonra beraber kalemi kâğıdın üzerinde hareket ettireceğiz, lütfen bu zorlanmayı aşmanda sana yardım etmeme izin ver. Verilen örnek sayesinde çocuk, bunu belli etmese dahi, belli bir düzeyde ona yapılacakları ve ondan beklenenleri anlar, dolayısıyla gelişmek için boşluğa sahip olur. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğunu küçük gören aileler ise çocuğa denemesi için alan tanımak yerine onun yerine yapmaktadır. Bu davranış hem çocuğun merakını hem de sorumluluk almasının önüne geçer.
Psikanalitik kuramda çocuğun merakı ve karşı gelmesiyle oluşan sorumluluk aslında çocuğun annenin memesinden süt içmesiyle başlar. Sütü istemeyen çocuğa zorla süt verildiğinde çocuk kendisini karşıdan ayıramayan bir noktaya gelir ve isteklerinin önemsizleşmesiyle karşılaşır. Oysa çocuğun reddine alan tanımak, onun gelişmesi, öğrenmesi, ayrışması ve yokluğu anlaması için çok önemlidir. Ancak yokluğu anladığında eksikliğini anlayacak ve öğrenme için yeni bilgileri içe almaya hazır olacaktır, aynı hazır olduğunda memeden sütü tekrar istemesi gibi.
Öğrenme güçlüğü çeken çocukları da kapsayarak, tüm çocuklar duygularını ifade ederken bir bakıma karşısındakinden bir şey talep ederler. İsteğini ifade edemediği noktada bağırmalar, ağlamalar ya da kaçınmalarla ortaya çıkar. Öğrenme güçlüğü çeken çocuklarda hali hazırda onlara yüklenen sorumlulukların haricinde duygularını anlamlandırma için fazladan çaba sarf etmelerinden kaynaklanan duygusal ifadeler sıkça gözlenir. Klein’ın nesne ilişkileri kuramına dayanarak, bebek kendi bedenindeki duyumları anlamlandıramadığında ötekine (genellikle bakım veren) yansıtıyor. Büyüme boyunca öteki bu yansıma ile özdeşleşmeyip onun ayrı bir duygu dışavurumu olduğunu görür ise çocukta öğrenme için alan açılacaktır. Özel öğrenme güçlüğüne sahip çocuklarda da ebeveyn çocuğun dışa vurduklarını kişisel algılamak yerine onun ihtiyacına, eksikliğine ve zorlanmasına yönelmesine destek olmalıdır.
Kaynakça:
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık: Psikanalistlerle Çocuk ve Ergen Söyleşileri – Öğrenme Güçlükleri (Oktay Taymaz Sarı, Alper Şahin, Neslihan Zabcı) (20 Şubat 2022)