sosyal-fobi

Psikanaliz ve Fobi

Fobiler günlük yaşantımızda karşımıza farklı şekillerde çıkabilirler: agorafobi, hayvan fobileri, sosyal fobi, yükseklik, karanlık…Peki, hayatımıza birbirinden oldukça farklı yansıyan fobilerin ortak özellikleri nelerdir? Fobileri kaygı ve korkuyu birbirine bağlayan bir köprüye benzetebiliriz. Kaygının kaynağı bir iç tehdit iken, korkunun kaynağı dışarıdadır. Fobide ise kişinin iç dünyasında tehdit ve kaygı yaratan unsur simgeleştirilir ve dışarıya atfedilir. Dolayısıyla içerideki tehdit dışarıdaki bir nesne, bir eylem ya da bir hayvan ile yer değiştirir ve dışarı ile içeri arasında bağlantı kurulmuş olur. Böylece kişi içindeki sıkıntı verici duyguları dışarıya yansıtarak onlardan kaçabilir hale gelir. Yani kötü bir şeyin olabileceğine dair beklenti kişi için artık daha kontrol edilebilirdir, çünkü artık bir nesnesi vardır. Freud bu nedenle fobileri kişinin kaygı ve tekinsizlik hissi ile arasına mesafe koyabilmesini mümkün kılan bir savunma mekanizması olarak ele almıştır (Akhtar,2017).

Sosyal Fobi: Korkulan Öteki Nerede?

Sosyal fobi, kişinin topluluk önünde konuşma, kızarma, terleme ve titremeye dair süregelen korkuları nedeniyle de sosyal ortamlardan kaçınma davranışlarıyla kendisini gösterir. Kişi bir ötekinin gözlerini sürekli üzerinde hissedebilir, yanlış bir şey yapabileceği düşüncesiyle suçluluk ve utanç duygularına kapılabilir. Dünyası bir ötekinin hisleri, düşünceleri etrafında dönerken sosyal ortamlarda paralize olmuş, donuk bir görüntü sergileyebilir ya da bu durumla baş etmek için sosyal ortamlardan tamamıyla kaçınabilir.

Psikanaliz literatüründe sosyal fobiye dair metinler sahne korkusu ve yüz kızarmasından korkmaya (eritofobi) dayanan vakaların yer aldığı makalelerdir. Sahne korkusu da tıpkı sosyal fobi gibi bir öteki tarafından kabul edilmeme ve reddedilmeye dair kaygıları merkezine alır.\ Ancak korku daha spesifik bir duruma, sahnede olmaya atfedilmiştir. Gabbard (1972) sahne korkusunu ele alırken erken dönemde gerçekleşen ayrışma bireyleşme süreçlerine dikkat çeker ve ilk metinlerinde sahne korkusunu kişinin kendisini ayrı bir birey olarak ortaya koymasından duyduğu korku olarak tanımlar. Çünkü kendisini ayrı birisi olarak tanımlaması için anneden yani birinci sevgi nesnesinden uzaklaşması gerekir. Sahnede özerk olarak var olma deneyimi kişinin ruhsallığında annenin de bunun karşılığında onu terk etmek isteyebileceği ile bağdaştırılmıştır. Bu noktada bir baş etme mekanizması olarak seyirciler birincil aşk nesnesi anne ile yer değiştirmiştir. Gabbard’a göre seyircilerin ilgisini kaybetmekten korkan sanatçı işte tam da bu noktada annesinin ilgisini kaybetmekten korkan küçük bir çocuk gibidir. Anneyi mutlu etmeye yönelik kaygı seyircinin beğenisi, alkışı ve övgü dolu sözleriyle eşdeğer tutulmuştur. Bu nedenle sahnede yapılabilecek en ufak bir hata kendiliğin alabileceği kocaman bir yara olarak deneyimlenir ve kişi bu reddedilişi yaşamamak adına sahne ya da başka sosyal ortamlardan kaçınmaya başlar.

Gabbard (1983) ilerleyen dönemlerdeki çalışmalarında Kohut’un kuramından yararlanarak sahne korkusu yaşayan kişiler ve narsistik bireyler arasında bağ kurmuştur. Heinz Kohut (1971) kuramında çocuğun gelişiminde ilk olarak kendi mükemmel ve tüm güçlü hislerini doğrulayan ebeveyn figürlerine ihtiyacı olduğunu söyler. Bu ebeveyn figürleri çocuğun ihtiyaçlarına anında cevap vererek onların büyüklenmeci ve mükemmel yanlarını ilk aşamada kabul ederler. Bir bakıma çocukların oyununu bozmaz, oyuna dahil olurlar. Ancak zaman içinde çocuk büyüdükçe ebeveyninin her isteğini çocuğun istediği şekilde karşılamaması hayal kırıklığı yaratır. Ancak bu hayal kırıklığı çocuğun tam da ihtiyacı olandır. Artık çocuk her şeye gücü yeten bir kendilik imgesinden kendisine dair daha gerçekçi, kendi sınırlılıklarını tanıyan bir kendilik imgesi geliştirmeye başlar. Kohut’a göre eğer ebeveynler bu ilk gelişim evresinde çocukların tüm güçlü hislerini onaylamaz ve hatta onları kınarsa kabul edilme ve onay görmeye dair temel ihtiyaç patolojik olarak yetişkinlikte kendisini gösterebilir. Bu kişiler günlük hayatta bir tarafta ilgiye aç, benmerkezci, başkalarının istek ve arzularına duyarsız kişiler olarak karşımıza çıkabilirken diğer tarafta da reddedileceklerine dair inançları yüzünden ilgi odağı olmaktan kaçınan, aşırı duyarlı ve çekingen kişiler olarak görülebilirler. Sosyal fobi yaşayan kişiler ikinci grupta yer alırlar. Bu nedenle reddedilebilecekleri sosyal ortamlardan kaçınarak özgüvenlerini koruma altına almaya çalışırlar. Bu kişilerin çocukluk yaşantılarına bakıldığında reddeden, utandıran, aşağılayan ebeveyn figürleri görmek mümkündür.

Bilişsel/Davranışçı Terapiler ve Sosyal Fobi

Sosyal fobiye farklı bir bakış açısıyla bakacak olursak, bilişsel teorinin temelinde bireyin sosyal ortamlarda görülme ve olumlu bir şekilde değerlendirme isteği yatar. Ancak bu isteğe ters bir kuvvet olarak kişinin bunu gerçekleştiremeyeceğine yönelik bir inancı da vardır (Türkçapar, 1999). Kişinin bütün dikkati kendi üzerindedir ve kendi zihnindeki düşünceleri bir başkalarının düşünceleriyle eş tutar. Bu nedenle sosyal ortamlarda aklından sıkıcı, işe yaramaz, yetersiz olduğuna dair düşünceler geçtiğinde karşı tarafın da kendisini o şekilde gördüğü fikrine kapılabilir. Kendisine çok yüksek, gerçekçi olmayan standartlar belirleyebilir ve bu standartlara uyamadığında kendi kendisini doğrulayan bir kısır döngünün içine çekilir. Bu noktada kişi artık sosyal ortamlarda kontrolünün olmadığını düşünebilir ve bu nedenle de kaçınma davranışları sergileyebilir.

Yazının başına dönecek olursak, aslında kaçtıklarımız dışarıdan gelen bir tehdit değil de iç dünyamızın yansımalarıysa nereye saklanmalıyız? Psikanalitik/ psikodinamik bir çalışma içimize dönmeyi ve hissettiklerimizi kendi kişisel tarihimizde anlamlandırmayı içinde barındırıyor. Ancak terapi için tek yol bu değil. Çözüm odaklı ya da bilişsel/davranışçı terapiler semptom odaklı bir çalışma imkânı sunuyor. Seans odasında zorlayıcı düşünceler üzerine aktif bir çalışma yürütülerek davranışlar değiştirilmeyi hedefleniyor. Her ne kadar farklı teori ve yaklaşımlar farklı yollar ortaya koymuş olsa da bu yolculukta belki de en önemli olan danışan koltuğunda rahat edebileceğiniz, size iyi gelebilecek yaklaşımı bulmak…

Yazan: Stajyer Klinik Psikolog Buse Oldaç

 

Yararlanılan kaynaklar:

 

Akhtar, S. (2017). Acının Kaynakları Korku, Açgözlülük, Suçluluk, Kandırma, İhanet Ve İntikam. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Gabbard, G. O. (1983). Further contributions to the understanding of stage fright: Narcissistic issues. Journal of the American Psychoanalytic Association31(2), 423-441.

Gabbard, G. O. (1992). Psychodynamics of panic disorder and social phobia. Bulletin of the Menninger Clinic56(2)

Hofmann, S. G. (2007). Cognitive factors that maintain social anxiety disorder:  A comprehensive model and its treatment implications. Cognitive behaviour therapy, 36(4), 193-209.

Schurman, C. L. (2000). Social phobia, shame and hypersensitive narcissism. The Wright Institute.

Türkçapar, M. H. (1999). Sosyal fobinin psikolojik kuramı. Klinik Psikiyatri2(4), 247-253.

WhatsApp'tan Yaz!
Merhaba 👋

Size nasıl yardımcı olabiliriz?