Hayatta bir şeyler olağan haliyle ilerlerken bir anda büyüsü kaçmış, rengi solmuş gibi hissettiğiniz oldu mu? Her şey yerli yerinde dururken sizin bu durumdan rahatsız olduğunuz ve ruhen orada olmadığınız bir zaman? Elbette ki bunlara benzer hisleri daha önce hissetmiş olmanız muhtemeldir ve normal bir durumdur. Fakat bu normalliği biraz irdelemek hiç deneyimlemediğimiz yeni bir yaşantının kapısını aralayabilir. Çoğunlukla bu sayılan hisler bize depresyonu anımsatır. Fakat depresyon dediğimiz durum klinik bir hastalıktır ve tıbbi tedavi gerektirir. Peki biz bazen yaşadığımız olumsuz duyguları deneyimlerken "depresyondayım" diyerek esasen neyi kastediyoruz ve bu sembolik tanımlamanın arkasında nasıl bir çark işliyor ona bakalım.
Ruh Asla Yalan Söylemez
Hayatın renginin solduğunu hissettiğimiz kısımdan devam edecek olursak, bu hissi aslında en güzel tanımlayan ifadelerden biri "Burn Out Syndrome: Tükenmişlik Sendromu" dur. Bu duruma depresyondan ziyade sendrom denmesi oldukça yerindedir çünkü sendrom aslında birbiriyle ilişkisiz gibi görünen ancak bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendini gösteren bulguların bütününe verilen addır. Tükenmişlik hissi, nerden geldiğini en başta pek bilmediğimiz, bir anda hayatımıza dahil olmuş gibi görünen ve içimizden de bir türlü atamadığımız bir ruh halidir ve pek çok farklı sebebi vardır. Peki ya umutsuzluk, değersizlik, sürekli yorgunluk, dikkati toplayamama, bir işe başlayamama, bulunduğun yerden ve hayattan kaçma isteği gibi belirtileri olan bu durum neden olur?
Bu durumun ortaya çıkma sebepleri depresyon ile benzer özellikler gösterir. İkisi arasındaki temel fark, depresyonun klinik bir hastalık olması ve tıbbi tedavi gerektirmesidir. Tükenmişlik sendromu doğru müdahale, destek ve yaşam tarzındaki etkili değişikliklerle kısa sürede çözülebilecek çoğunlukla geçici bir durumdur. Bu yazımızda, tükenmişliğin sebep ve çözümlerinden birkaçından bahsedeceğiz.
Mükemmelliyetçilik
Tükenmişlik ve hiçbir şey yapmak istememekle pek alakalı görünmese de aslında epey alakalı olabilecek bir konuya biraz daha yakından bakalım. Mükemmelliyetçi bir insan olmak, bu durumu nasıl yönettiğinize göre sizi başarıya da götürebilir. Fakat bazen öyle olmaz ve bizi aşağı çeken bir faktör halini alır. Peki bu iki durumun birbiriyle nasıl bir alakası olabilir? Biraz sokratik sorgulama yapalım ve kendimize bazı soruları soralım.
Bir işe başlamadan önce (bir sunum, iş, sorumluluk) kendinizi ne yapacağınızı bilmediğiniz ve stres/kaygı düzeyinizin arttığı, o konuyla ilgili düşüncelerinizi durduramadığınız bir noktada yakaladınız mı? Bu düşüncelerden sonra da o işle ilgili belki de en başta çok hevesliyken hevesinizin kaçtığı ve sürekli ertelediğiniz hatta artık yapmak istemediğiniz? Eğer böyle bir olayı daha önce deneyimlediyseniz mükemmelliyetçiliğin sizi aşağı çektiği ve elinizi kolunuzu bağladığı bir durumla karşı karşıya olabilirsiniz. Bir işe koyulmadan önce gerektiğinden fazla düşünmek, kaygılanmak ve kendine baskıda bulunmak mükemmelliyetçi insanların özelliklerindendir ve sizi ne yapacağınızı bilmediğiniz bir hale ve artık mevcut işinizi yapmak istememeye sürükleyebilir. Bir kişi bu durumu uzun süre yaşarsa tükenmişlik durumuyla karşı karşıya kalabilir. Başlarda da dediğimiz gibi, sendrom birbiriyle alakasız gibi görünen birkaç faktörün bir araya gelmesiyle oluşan "alarm"lar zinciridir. Bu faktörler bir araya geldiğinde kişi tükenmiş ve isteksiz hissedebilir. Mükemmelliyetçilik, bu hissin ortaya çıkmasındaki birçok sebepten yalnızca biridir.
Durmak ve Yavaşlamakta Zorluk Çekmek
21. Yüzyılın evrenselleşen sorunlarından biri de dinlenince ve hiçbir işle meşgul olunmadığında suçlu ve boşlukta hissetmektir. Her günü dolu ve faydalı işlerle geçirmeye, durmadan bir şeylerle meşgul olmaya kendimizi zorlamak yaygın olarak görülen davranışlardır. Fakat sandığımızın aksine sistem böyle işlemez. Beynimizde DMN: Default Mode Network (varsayılan durum şebekesi) adı verilen özel bir ağ vardır ve bu ağ hiçbir işle meşgul olmadığımız ve herhangi bir şeye odaklanmadığımızda devreye girer. Bu nöral ağın beyinde yeni bağlantılar kurmak, verileri derlemek, problem çözme/yeni fikir üretme becerilerinin gelişmesini sağlamak gibi çeşitli işlevleri vardır ve zihnin en verimli dinlenme anlarından biri DMN'nin devreye girdiği anlardır. Bu nöral dinlenme halinden kendimizi mahrum bıraktığımızda sürekli yorgun hissetmek, rahatlayamamak, dinlenmiş hissedememek gibi semptomlar ortaya çıkar. Dinlenmek, ruhun zihnin ve bedenin bir ihtiyacıdır ve bu ihtiyaçtan kendimizi mahrum bırakmak tükenmişlik hissine sebebiyet verir. Sürekli bir şeylerle ilgilenmeyi aşırı bir boyuta taşıdığımızda en sonunda bu duruma dayanamama ve her şeyi bırakma noktasına gelebiliriz. Hayat akışında bize kaliteli bir dinlenme ve rahtlama sağlayacak şeylere vakit ayırmak tükenmiş hissetme durumuna çözüm sunabilir.
Yanlış Yerde Yanlış Kişi Olmak
Tükenmişliğin yaygın olarak görülen sebeplerinden biri yoğun iş ve hayat temposudur. Fakat yoğun iş temposuna sahip her insanda tükenmişlik sendromu görülmez. İşinden ve işiyle meşgul olmaktan memnun olan, hatta mesleğini iş gibi görmeyen insanlar duygusal bir tatmin yaşar ve sürekli bir ödül hisseder. Bize yüksek tatmin ve ödül sağlayan (ödül kimyasalı olan dopamini salgılatan) aktivite ve işlerle meşgul olduğumuzda ne kadar süre ve yoğunlukta çalıştığımızın pek bir önemi kalmayabilir.
Fakat bir kişi, onu tatmin eden ve iyi hissettiren deneyimleri uzun süre yaşamazsa hatta ona iyi hissettirmeyen durumların içerisinde (istemediği bir yerde bulunmak, işte çalışmak, bölümde okumak gibi) uzun süre kalırsa tükenmişlik hissi ortaya çıkabilir.
Buraya kadar sayılan sebepler tükenmişlik hissinin sebeplerinden yalnızca birkaçıdır ve ortaya çıkmasında travma, duygusal istismar, sosyal destek eksikliği gibi komplike sebepler ve çok daha fazlası yer alabilir.
Peki ya çözüm yolları nelerdir?
Kendini en sona bırak diyen bir toplumda kendine öz bakımda bulunmak ve bu durumun çözümleri için çaba sarf etmek zor olabilir. Fakat bu durumun belirleyici olmasına izin vermeden hayatımızın kalitesini arttırmak ve benlik algımızı geliştirmek için birtakım yollara başvurabiliriz.
Mevcut Olanı Kabul Etmek ve Dönüştürmek
Tükenmişlik hissini ortadan kaldırmak için yeni deneyimlerden, hayatımıza yeni şeyler dahil etmekten bahsediyoruz fakat hayatta bazen bunu yapma imkanımız olmayan durumlar olabilir. Bu durumda, değiştiremediğimiz ve bizi tükenmişliğe iten etkenleri olduğu haliyle kabul etmek ve elimizdekileri dönüştürmek için çabalamak bu hissi hafifletecektir. Değiştiremediğimiz sorunları kabul etmek ve hayatımızdaki imkanları dönüştürmek tükenmişlikle mücadele eden biri için ekstra bir yük oluşturabileceğinden sosyal destek almak ve bir uzmanla görüşmek bazı durumlarda gereklidir.
Sen Yoksan Eksik Kalacağını Düşündüğün İşlerle Meşguliyet
Yanlış yerde yanlış kişi olmak kısmında değindiğimiz konuya çözüm olabilecek en etkili yollardan biri, bahsi geçen ödülü ve tatmini sağlayacak şeylerle meşgul olmaktır. Bunun da en kestirme yollarından biri, başlıkta da yazdığı üzere siz yoksanız eksik kalacağını düşündüğünüz kadar gönülden bağlı olduğunuz şeylerle meşgul olmaktır. Sevdiğimiz bir işi yapmak beraberinde tatmini sağlar ve uzun vadede bu durum içsel motivasyonumuzun artmasını sağlar.
Tükenmişlik sendromu, karmaşık ve çoklu nedenlere dayalı bir durumdur ve her birey üzerinde farklı şekillerde etki edebilir. Bu nedenle, tükenmişlik sendromunu önlemek veya tedavi etmek için kişisel ve çevresel düzeyde çoklu stratejiler gerekebilir. Tükenmişlik sendromunun sebepleri kadar çözümleri de elbette ki çok fazladır. Hayatta akıllıca strateji değişiklikleri yapmak, bize engel olduğunu düşündüğümüz sorunların üstünü örtmek yerine cesaret edip onlarla gerçekten ilgilenmek, beynin yeni ve gerekli bağlantılar kurabilmesi için kaliteli dinlenmeler yapmak, bilinçli farkındalığı arttıracak yollar denemek ve uyandığımızda ne halledilmemiş/tamamlanmamış diye düşünmek yerine "bugün benim için neler var, neleri hallettim ve sıradakiler neler" gibi daha yapıcı ve uzun vadede motivasyonu sağlayacak bir tarafa geçmek tükenmişlik hissinin ortaya çıkmasındaki faktörleri sırasıyla ortadan kaldırabilecek kadar etkili yollardır. Ve bazen, durmak ve yavaşlamakla ilgili bölümde bahsettiğimiz gibi, sorunların çözümü hiçbir şey yapmadığımızda (DMN devreye girdiğinde) ortaya çıkar. Çünkü zihnimizin toparlanmaya, ruhumuzun sakinleşmeye ve bedenimizin dinlenmeye ihtiyacı vardır. Tükenmiş hissetmemize sebep olan sürekli aktif ve meşgul olmaya çalışma halini bir de bu durumu çözerken kullanmak bazen daha da yorucu olabilir. Bu sebeple bazen çıkış yolu, hiçbir şey yapmamak ve biraz sadeleşmeye gitmek kadar basit olabilir. Oscar Wilde'ın da dediği gibi; "Hiçbir şey yapmamak dünyanın en zor şeyidir.’’
Yazan: Zehra Özden