Hayatımızın karmaşıklığı içinde, birçok şeyi göz ardı ettiğimiz gibi, duygularımızı da sıklıkla göz ardı edebiliyoruz. Fakat çoğu zaman duygular, zor zamanlarda bize uzatılan yardım elleridir. Siz hayır dediğinizde evet diyen, olur dediğinizde olmaz diyen iç ses ve bir karar alırken bir türlü içinize sinmeyen o huzursuzluk hissi, karmaşık durumlarda neler olduğunu anlama açısından çoğunlukla bize en kestirme yolu sunar. Fakat bu sesi duymakta, duysak bile dinlemekte bazen zorlanırız ve hatta bilerek görmezden gelebiliriz. Bunun gibi durumların ortaya çıkmasının birtakım toplumsal ve psikolojik sebepleri vardır.
Kabul Görmeyeceğini Düşünmek
Sosyal destek ve toplumsal kabul bir insan için “temel ihtiyaç” olarak saydığımız beslenme, barınma gibi ihtiyaçlar kadar gereklidir. Fiziken varlığımızı sürdürmemizin yanı sıra, ruhen varlığımızı sürdürülebilir kılan unsurlar arasında bu 2 çevresel faktör yer alır. Fakat bu 2 faktöre gereğinden fazla önem vermek bazı sorunlara yol açabilir. Sosyal destek ve toplumsal kabulü gereğinden fazla önemseme hali, sürüden ayrılanı kurtun kaptığı düşüncesinde olan kültürlerde yer eden bir davranıştır. Bizler de bazen bu toplumsal desteği görebilmek için kendimizi katılmadığımız düşünce kalıplarına uyarlayabiliyoruz. Aslında kendimizin, fikirlerimizin üstünü örtüyor ve adeta “kurt bizi kapmasın” diye olmadığımız bir benliğe bürünebiliyoruz. Geliştirilen bu benliğe rol benlik adını verecek olursak, bu rol benlik aslında esas benliğimizin izlerini de taşıyan ikinci bir benliktir. Elbette ki insanlar olarak topluluk halinde yaşayabilmek için bazen uzlaşmaya gitmek gerekir. Fakat bu durumun ölçülerini kaçırdığımız vakit rol benliğimizin esas benliğimizin yerine geçmesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu da beraberinde kendini kaybolmuş hissetmek ve kim olduğunu bilmemek gibi durumlara yol açabilir. Bu duruma sebebiyet vermemek için dış dünyanın sesini biraz kısıp içerinin sesini açmak, zihnimizin içinde neler olduğunu dinleyip anlamlandırmaya çalışmak ve içimizden gelen bu sesleri bir tek kendimize saklamak yerine kendimizi rol benliğimizin dışında ifade edebileceğimiz alanlarda sosyal olarak var olmak daha özgür ve kendimiz gibi hissetmemizin kapılarını aralayacaktır. Bildiğimiz üzere, Abraham Maslow fiziksel ihtiyaçlardan sonra piramidin en tepesine “Self Actualization:Kendini Gerçekleştirmek” basamağını eklemiştir. Fakat rol benlik dediğimiz benliği gerçekleştirmemiz neredeyse olanaksızdır çünkü aslında olmadığımız sahte bir benliği “gerçek” kılamayız. Bu sebeple, “kendimizi gerçek kılma” ihtiyacımıza en az diğerleri kadar önem vermeyi belki de kendi reçetemize yazmalıyızdır.
Yüzleşmeye Hazır Olmamak
Bir şeylerin üstünü örtmenin toplumsal olduğu kadar bireysel sebepleri de vardır. Kişisel hayatımızda yaşadığımız deneyimler sonucunda ortaya çıkan bu davranış, sorunları görünür kılmakta zorlanmaktan kaynaklı olabilir. Biraz daha teorik ilerleyecek olursak, bu duruma freudyen psikolojide bastırma savunma mekanizması adı verilir. Bastırma savunma mekanizması, kişinin rahatsız edici bulduğu duygu, düşünce ve anıları bilinç dışına itmesi demektir. Kişi olaylarla arasına bu savunma mekanizması aracılığıyla mesafe koyar ki ona rahatsızlık veren şey her neyse kendisine daha az etki etsin. Bu davranış, kişinin ruh sağlığını korumak için farkında olmadan sergilediği bir davranıştır ve kısa vadede bir rahatlama sağlasa da uzun vadede duygusal sağlığa zarar verebilecek bir durumdur.
Bastırma Savunma Mekanizmasının Uzun Vadede Bedelleri
Bastırma, kişinin rahatsız edici duygularını ve düşüncelerini bilinç dışına itmesini sağladığı için bu duyguları işlememesine ve anlamlandırmamasına neden olur. Kişi, bu mekanizmayı kullanmasına sebep olan şeyi bastırmak için ekstra enerji harcamak zorunda kalır ve bu da aktif bir çaba gerektirir. Bu durum uzun vadede kişiye sıkışmış, yorgun ve kayıp hissettirebilir. Bu durum da kaygı, stres ve bunalım gibi semptomlara yol açabilir. Bazı bireylerde psikosomatik belirti dediğimiz boyun ağrısı, migren gibi fiziksel belirtiler de ortaya çıkabilir. Elbette ki yaşadığımız rahatsız edici deneyimlerle gerçekleştiği an yüzleşmek, çözmek ve devam etmek “yapmamız gereken” bir şey değildir. Herkesin sorunlarla başa çıkma metodolojisi farklıdır ve yüzleşmek, kabul etmek bazen uzun süreler alır. Bahsedilen psikolojik ve fizyolojik semptomlar, tükenmişlik hissi yazısında bahsettiğimiz gibi kişiye bir şeylerin yolunda gitmediğiyle ilgili verilen alarmlardır. İnsan bedeni ve zihni, bastırma mekanizması gibi davranışlarla bilinç dışına ittiğimiz şeyleri de bilir. Bunu bilen zihin, üzerini örttüğümüz şeylerin altında kalmaya başladığımızda çıkış yolu bulmak için bu alarmları çalar. Bazen bir durumla yüzleşmemek, yüzleşmekten daha çok can yakabilir ve kendimizi korumaya çalışırken daha çok zarar verebiliriz. Kabullenmekte zorlandığımız bir olayla, duyguyla veya geçmişimizle yüzleşmeye başlamak bastırılan duyguları hissetmemize izin verecektir ve bastırılan duyguları hissetmeye izin verdiğimizde geçmişimizden kurtulmaya başlayabiliriz. Psikiyatr Cem Mumcu’nun da dediği gibi “İçimize hapsettiğimiz her duygu içimizi hapseder. Biraz canınızın yanmasına izin verirseniz, canınızın yanması geçecek.”
Yazan: Zehra Özden