acidan-kacmak

Acının hayatımızda nasıl bir yeri var? Kendimizi gerçekleştirebilmemizi sağlayan bir kaynak mı, yoksa hayatımızı zorlaştıran anlamsız bir yük mü acı çekmek? Günümüzde acı çekmenin etkileri üzerine birçok düşünce var. Bu düşüncelerden biri acı çekmenin, uzun vadede bizi daha güçlü kılacağına, psikolojik sağlamlığımızı geliştireceğine inanır. Bu düşünceye göre acı, karakter gelişimimizde de bizi güçlü kılarak büyük bir rol oynuyor, bizi biz yapan bir parçamız oluyor. Bir diğer fikir ise acı çekmeyi içine düştüğümüzde çıkamayacağımız bir kuyu gibi görür ve kaçmamız gerektiğini savunur. Acının anlamsız ve gereksiz olduğunu, ondan kaçarak haz doyumu yüksek bir hayat yaşama ihtiyacından kaynaklandığı söylenebilir. Belki de, acı hissettiğimizde neler yapacağımızı düşünmek yerine önce acının ne olduğuna bakmak lazım.

Acı Nedir?

Acıyı iki tür olarak kategorize edebiliriz. Acı, bedensel bir yaralanmaya maruz kalındığında çektiğimiz fiziksel acı ile kayıp, keder, yalnızlık gibi durumlara eşlik eden ruhsal acı olarak ayrılabilir. Ancak iki tür de birbirlerini etkiledikleri için bağımsız görülemez. Çünkü fiziksel acının ruha etkisi olduğu gibi ruhsal acılar zaman zaman bedende de yankı bulur. Acı hayatımızda fiziksel ve ruhsal acı olarak öne çıktığı doğru, ancak acının hayatımızdaki rolü bu kadarla sınırlı mıdır?

Acının Hayatımızdaki Yeri

Salman Akhtar, Acının Kaynakları isimli kitabında acı çekmenin hayatımızın en önemli eşlikçilerinden biri olduğunu söyler. Doğumumuzdan itibaren dünyayı, gerçekliği algılayışımız bile acıyla başlar. İstediklerimiz gerçekleşmediğinde dünyayı görmeye başlarız. Doğduğumuz anda, acıyı hissetmeye başlarız. Meme emmek istediğimizde annemizin bizi emzirmemesiyle yaşadığımız acı dış dünyayı fark etmemizi sağlar. Bu düş kırıklıkları, Freud’un önerdiği gerçeklik ilkesini oluşturur. Yani, acıdan kaçamayışımız sayesinde dünyayı görürüz. Bir yandan da gördüklerimiz bizi korkutur. Korkularımızın, kayıplarımızın getirdiği acıyı hayata devam edebilmek için bastırmak, unutmak isteriz ya da kaçmak için farklı savunmalara başvururuz. Acılardan kaçtığımızda toplum olarak ne olur bize?

Acı Çekmekten Kaçmaya Toplumsal Bir Bakış

Son zamanlarda ülkemizde de popülerleşen Byung Chul Han, Palyatif Toplum adlı kitabında günümüz toplumunun palyatif, yani acı çekmekten kaçarak yüzeysel çözümlere yönelen bir yaşam sürdüğünü söyler. Toplumsal acının günümüzde bireye indirgendiğini ve kişisel sorumluluk olarak görüldüğünü ileri sürerek insanın bu acı karşısında anlam krizine sürüklendiğini ifade eder. Bu anlam krizi, insanların mutlu olmak amacıyla acıyı gereksiz görüp kenara itmelerine ve anlık hazlara yönelmelerine yol açar. Modern toplumun söylemleri acıdan kaçınmayı ve hazza ulaşmayı ideal bir yaşam stili haline getirmiştir. Etrafımıza baktığımızda, rahat ve mutlu olmamızı söyleyen reklam panolarıyla karşılaşırız. Bu sırada, acı çekmenin doğal olduğu fikri, acıdan kaçmaya dönüşür. Kaçışla beraber, insan acıyı sembolize etme yetkinliğinden uzaklaşır ve onu somatik bir tepki olarak bedende ani şekilde yaşamaya başlar. Kayda geçilemeyen acı da uzun vadede derinleşemez ve yüzeysel bir biçimde deneyimlenir. Acıdan kaçan toplumun sürekli mutluluk arayışıyla acıyı hafifletmesi ve haz idealiyle uyuşturması sonucu psikolojik dayanıklılığının da zayıfladığını ileri sürer. Bu zayıflık, insanın küçük çaplı rahatsızlıklar karşısında tahammül seviyesini düşürür ve kaçma davranışına yol açar.

Acıyla Temas Etmek

Aslında, mutluluğa ulaşmak isterken acıyı örtük bir şekilde deneyimleyen insan, acısını yüzeyde bıraktığı gibi mutluluğu da yüzeyde yaşar. Acıyı bir nehir gibi tarif ederken insanın da bu nehirde sandalını yüzdürebildiği sürece, acıya temas ettiği vakit derin bir mutluluk duygusuna ulaşabileceğini ifade eder. Acıyı hakiki bir şekilde deneyimlemekten kaçan insan, derinleşemediği gibi kendini de besleyemez. Böylece kendini anlama sürecini engellediği gibi, karakter gelişimini de engeller. Çünkü acı, gerçekliği inşa eden bir temel olduğu gibi, gelişimimizde de bir eşlikçidir.

Terapi Sürecinde Acının Alanı

Terapi süreci, acılarımıza dokunduğumuz ve sandalımızı yüzdürdüğümüz bir nehir olarak düşünülebilir. Acı çekmekten kaçtığımızı fark ettiğimiz anlar olabilir. Bazı seanslar öyle ağır gelir ki, bir sonraki seansa gelmek istemeyebiliriz. Acıyı deneyimlemek, dipsiz bir kuyuda gibi hissetmemize neden olabilir. Acıdan kaçmayı kısa vadede çözüm olarak görebiliriz. Ancak bilinmeli ki, o acı nehrinin akışında kendimizi görürüz, kendimize yakınlaşırız ve bu sayede o acı bizi beslemeye başlar.

 

Yazan: Psikolog Görkem Oruç

 

Kaynaklar

Akhtar, S. (2020). Acının Kaynakları: Korku, Açgözlülük, Suçluluk, Kandırma, İhanet ve İntikam. (Çev. Gezmiş, E. O.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları (Eserin orijinali 2014’te yayımlandı.).

Freud, S. (1993). Yaşamım ve Psikanaliz. (Çev. Şipal K.). İstanbul: Say Yayınları (Eserin orijinali 1927’de yayımlandı).

Han, B. C. (2022). Palyatif Toplum: Günümüzde Acı. (Çev. Barışcan, H.). İstanbul: Metis Yayınları (Eserin orijinali 2020’de yayımlandı).

WhatsApp'tan Yaz!
Merhaba 👋

Size nasıl yardımcı olabiliriz?