Modern hayatın karmaşası, yoğunluğu içinde hepimizin zihinleri ve bedenleri çok hareketli, çok aceleci… Bir konuya odaklanmak, dingin kalabilmek epey zor. Sürekli koşturmaca içindeyiz; düşüncelerimiz de çoğu zaman darmadağın, göz önünde bulundurmamız, zihnimizde taşımamız gereken o kadar çok şey var ki… Bu koşullar altında, zorlandıkça, dağıldıkça, sabredemedikçe, her şeye yet(iş)emedikçe kendimiz için çok sık kurduğumuz cümlelerden bazıları şöyle; “Dikkat eksikliğim var benim”, “Hiperaktifim ben!”
Aslında sadece kendimiz için değil, çocuklarımız için de çok sık kullandığımız tabirler bunlar. Anne babalar, bakım verenler ve öğretmenler de çocuklar ve gençler için çok sık bu söylem başvurur. Kıpır kıpır, aşırı hareketli olan, “söz dinlemeyen, haylaz” küçüklere hemen hiperaktif denildiğini, hatta tanı konduğunu da duymuşuzdur. Peki doğru mu tüm bunlar, yerinde deyişler mi? Biz ya da çocuklarımız, dikkat eksikliğinden, hiperaktiviteden mustarip miyiz?
Gerçekte Nedir?
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite aslında bir klinik tanı. Yani söz konusu olduğunda kişinin yaşantısını ciddi anlamda sekteye uğratan ve işlevselliğini azaltan bir durumdan bahsediyoruz DEHB dediğimizde. En özet tanımla aşırı dikkatsizlik ve/veya aşırı hareketlilik, dürtüselliğin olduğu durumlarda tanılanan, genetik geçişin rolünün olduğuna inanılan ve nörogelişimsel bir bozukluk olarak anılan bir durum… Çoğunlukla çocuklarla anılsa da yetişkinlerin de deneyimleyebildiği bir durum esasında.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) kişinin sahip olduğu belirtilere göre üçe ayrılmakta. Dikkat eksikliğinin ön planda olduğu, aşırı hareketliliğin ön planda olduğu ve ikisinin de özelliklerinin görüldüğü kombine tip olarak tanı kitaplarında karşılaşıyoruz DEHB ile.
Detaylara özen göstermeme, ders, iş ya da etkinliklerde dikkatsizliğe dayanan hatalar yapma, konsantrasyonu sürdürmede zorluk yaşama ve kolayca dağılma, konuşma esnasında karşı tarafı dinlemiyor gibi gözükme, görevleri tamamlayamama, işlerini organize edememe, zamanı yönetmede zorlanma, sürekli zihinsel efor isteyen etkinliklerden uzaklaşma, bir şeyleri kaybetme ve unutma halinin çok sık yaşanması dikkat eksikliği ile anılan belirtilerken; çok hareketli olma, yerinde duramama, oturamama, bekleyememe, söz kesme, araya girme, düşünmeden hareket etme ve konuşma aşırı hareketlilik- dürtüselliğin baskın olduğu görünümle anılır. Bazı kişilerse tüm bu belirtiler bir arada görülebilir, kişi hem dikkate dayalı konularda hem de hareketliliğe dayalı alanlarda zorlanmalar yaşayabilir. Tüm bunların da etkisiyle, DEHB’den mustarip kişiler hem iş, eğitim yaşamlarında hem de ailevi yaşamlarında, sosyal ve romantik ilişkilerinde ciddi güçlüklerle karşılaşırlar, yani hayatlarının neredeyse her alanına sirayet eden bir zorluktur bu.
Peki Psikanalitik Bakış Nasıl Yaklaşır?
Analitik literatür bireydeki dikkat eksikliği ve hiperaktiviteyi ele alırken, temelde bakım verenlerin bazı işlevlerinin eksikliğine, yokluğuna atıf yapar. Kapsayıp tutan, anlamlandıran bir annenin var olmayışı çocukta bu tarz bir işleyişe yol açabilmektedir. Eğer anne duramıyor, söze dökemiyor, boşluğu ve kaybı tutamıyorsa tıpkı anne gibi çocuk da bekle(t)meyi, tutmayı gerçekleştiremez ve sık sık dağılır, taşar. Benzer şekilde babasal işlevlerin yokluğuyla çocuğun yaşıyla orantısız derecede güç sahibi, adeta bir otorite olması da başlı başına bir yıkımdır, en başta çocuk için. Sabredemeyen, kayba, yokluğa tahammül edemeyen bakım verenler, otoritenin ve kuralların işlevselliğini yitirmesi, anlık hazza yönelik doyurmalar ve hemen tatmin etme dürtüsü bir çocuğun ruhsallığında dikkatsizliğe, aşırı hareketliliğe zemin sunan yapıyı meydana getirir. Çünkü tüm bunların etkisiyle çocuk içine ve içsel süreçlerine bakamaz hale gelir. Nitekim dikkat, birleşme, birleştirebilmedir; durağanlık ise bekleyebilme, baş edebilmedir. Bunların zıttında ise dikkatsizliği, aşırı hareketliliği ve dürtüselliği görürüz.
Öyleyse ailedeki yukarıda sözü edilen sağlıksız işleyişler tahammülü olmayan, sabredemeyen, dayanamayan, söze yatırımı düşük, eyleme dökmesi kuvvetli olan, birleştiremeyen, dağılan bireyleri ortaya çıkarır. Yani bir başka deyişle aşırı hareketliliğe, dürtüselliğe uzanan bir yol böylece inşa edilmiş olunur.
Son söz
Yaşadığımız modern hayatta her an hareket halinde olan bir düzenimiz var. Sorumluluklar, beklentiler, görevler, sosyal etkileşimler ve ilişkilerden doğabilen karmaşık haller… Kısacası bizlerin dış dünyasında pek çok uyaran ve dikkat dağıtıcı unsur yer alıyor. Bununla beraber biz insanlar kısıtlı bilişsel kaynaklara sahibiz. Yapabildiklerimizin ve işlemleyebildiklerimizin bir limiti var. Aynı anda tüm olan bitene yetişebilmek, dikkat kesilebilmek, her an her yerde olabilmek ve tüm gereklilikleri bir anda çözümleyebilmek bizler için söz konusu değil. Eğer bu mümkün olsaydı, insan üstü bir donanımdan söz ediyor olurduk. Tüm bunların sonucunda, yani bu “uyarılım bombardımanın” (Zabcı, 2011) altında kimi unutkanlıklarımız, kimi dikkat dağınıklıklarımız, kıpır kıpır hallerimiz aslında oldukça olağan. Dolayısıyla kendimize ve/veya çocuklarımıza günlük dikkatsizliklerimizden, enerjik hallerimizden yola çıkarak gerçekte bir tanı olarak ele alınan, hayatı pek çok alanda ketleyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite ile etiketlemeden önce birkaç kez düşünmekte fayda var.
Ne zaman ki durum işlevselliğimizi zedeleyen, ilişkilerimizi bozan, bizi oldukça zorlayan ve hayat kalitemizi azaltan bir noktaya evrilir, o zaman bir uzmandan destek almak, deneyimlediğimizi güvenilir bir destekçinin eşliğinde ele almak, irdelemek ve iyi hale getirmek son derece elzem olur. Bu gibi hallerde güvenilir ve yetkin bir psikoterapiste sizi bu süreçlerinizde kapsaması ve yaşadıklarınızı anlamlandırmada yardımcı olması adına pek tabii başvurabilir ve verimli bir çalışma ile sağaltım elde edebilirsiniz…
Faydalanılan Kaynaklar:
Amerikan Psikiyatri Birliği (2014). DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı (çev. Köroğlu, E.). Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
Wender, P. H., Wolf, L. E., & Wasserstein, J. (2001). Adults with ADHD. An overview. Annals of the New York Academy of Sciences, 931, 1–1.
Zabcı, N. (2011). Latans (Okul Çağı) Döneminde Çocukların Dürtüsel Đşleyiş Özellikleri ve Projektif Testlerin Katkısı. Yayınlanmamış Doktora tezi.
Yazan: Stajyer Klinik Psikolog Zozan Ayluçtarhan