romantik-iliskilere-dair

Doğmadan önce dahi bir ötekinin bedeni içinde yer bulan ve onun kapsayıcılığında kucaklanan bizler, ancak ilişkilerle var olabilen canlılarız. Dünyaya gelmemizle ilişkilerimiz de büyür, sayıca artar, nitelikçe gelişir; zaman içinde sosyal ve romantik ilişkiler kurar, partnerler ediniriz.  Öyle ki partnerlerimiz hayatımızda kritik bir yer edinmeye de başlarlar, onlarla ilişkilerimizde yaşadıklarımızın bizi oldukça etkilediğini fark ederiz. Nitekim, kendimizi tanımaya, anlamaya ve yaşantımızı anlamlandırmaya yaklaşmamız ancak bir başkasının eşliğinde mümkün olabilir; keza bu denli yakınımızda olan birinden bize yansıyanlar, bizim ona taşıdıklarımız ve ilişki denen zeminde beraberce ortaya koyduklarımız benliğimize dair pek çok şey söyleyecektir…

Ne var ki ilişkilerimiz her zaman besleyici, büyütücü olmayabilir. Bazen bize iyi gelmeyen, amaç ve arzularımıza hizmet etmeyen ilişkilerin içinde buluruz kendimizi. Bir parçası olmaktan keyif ve mutluluk duyduğumuz ilişkilerde de beklemediğimiz, istemediğimiz deneyimler yaşayabiliriz. Peki ama neden?

Esasında ilişkilere daha yakından bakabilirsek çiftler arasında yaşanan sorunların, iletişim problemlerinin, çözümlenemeyen çatışmaların tekrarlayan döngülerden, kişisel dinamiklerimizden ve tetiklenmelerimizden azade olamayacağını görürüz. İlişkilerimizde en tepkisel, en kırılgan olduğumuz anların bize geçmişteki bazı deneyimlerimizi anımsatan, karşılanmamış birtakım ihtiyaçlarımıza, onarılmamış yaralarımıza temas eden noktalar olduğunu fark edebiliriz. “Sen bunu yaptın ve karşılığında ben de böyle davrandım”dan ziyade, “Biz ne oluyor da bunları deneyimliyoruz?”, “Burada beni tetikleyen, belli şekilde davranmaya iten ne olabilir?” sorularına yönelmek bu faktörleri anlamaya çalışmada önemli olacaktır.

İlişkilerde birbirini suçlamak yerine ortaya çıkanlardaki ortak rolleri görmeye doğru bir yaklaşım çifte daha farklı ve zengin alan yaratır. Partnerlerden biri belli şekilde davranınca diğeri nasıl bir tutum sergiliyor? Örneğin bir partnerin küsmesi diğerinin agresifleşmesine, bu da başlangıçta küsen partnerin daha da uzaklaşmasına, içine kapanmasına sebep olabilir. Bu gibi durumlar bir nevi ‘tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan?’ dilemmasına benzer. Bunu bilmek pek mümkün değildir çünkü aslında ortada bir başlangıç noktasından ziyade bir döngü vardır. Belli bir durum karşısında tetiklenen bireyin elindeki sınırlı davranış repertuarıyla kendini ifade etmesine karşılık diğer partner de benzer durumlarda sergilemeye alışık olduğu, öğrenmiş olduğu yanıtı, tepkiyi verir. Ne var ki bu tepkiler, tutumlar çoğu zaman diğerindeki o alevlenmeye hazır bekleyen fitili tutuşturur ve örüntü kendini tekrarlar.

Bir döngünün varlığını kavramak başlangıçta zor olabilir. Her seferinde farklı olaylar üzerinden başka tecrübeler deneyimleriz; çok yakından bakmadıkça ortak bir noktaları, önceki deneyimlere benzeyen yanları yokmuş gibi gelebilir. Oysa ortaya çıkan desenler çoğu zaman benzerdir ve döngünün doğası gereği kendini sürekli tekrarlaması, ardındaki dinamikler fark edilmediğinde, ilişkideki zorlu duygu ve deneyimlerin şiddetlenmesine neden olur. Kişinin ilişki dansındaki rolüne daha sorgulayıcı ve objektif bir yerden bakmaya çalışması, “Eşim/partnerim bana ne yapıyor, neden yapıyor?” demek yerine “Biz beraberce ne yaratıyoruz; ne zaman, nasıl tekrarlara düşüyoruz?” demesi, bu noktada çok kıymetli olacaktır. Yinelenen örüntüleri ve bunların ilişkide yaşanan sorunlara nasıl zemin oluşturduğunu fark ederek daha farklı bir etkileşim alanı yaratmak ve ilişkiyi dönüştürmek son derece mümkündür.

Yazan: Stajyer Klinik Psikolog Zozan Ayluçtarhan

WhatsApp'tan Yaz!
Merhaba 👋

Size nasıl yardımcı olabiliriz?